Denemeler

Mektûbât’ı Tercüme Etmek

İmâm-ı Rabbânî* hazretlerinin Mektûbât kitabını tercüme etmek…

Üslup:

Mektûbât’ın orijinal lisanı Farsçadır.

Eser sadece edebi cihetten tetkik edildiğinde, kendine has üsluba sahip olduğu görülmektedir. Mecaz, istiare, istifham, tenasüp, hüsn-i tahlil gibi birçok edebi sanat ihtiva eder.

Mektupların muhatapları ilim erbâbı olduğundan kinaye, ima, atıf, gönderme yoluyla mündemiç kılınan mânâlar muhatabının idrakine bırakılmıştır.

Bunun yanında, “hazf” sanatına sık sık müracaat edilmiştir. Biri “Burada ifade edilmek istenen daha az kelimeyle nasıl ifade edilebilirdi,” diye düşünerek metni tahlil ettiğinde kırpabileceği fazladan bir tek kelime bulamaz.

Araya şiirler serpiştirilen mektuplarda, okuyucunun edebî bakımdan lezzet duyarak okuyabileceği şekilde kendine has seciye ve ahenk kullanılmıştır.

Bütün bunların yanında, metindeki ciddiyet ve ağırbaşlılığa halel getirecek tecâhül-i ârif (bilmezlikten gelme), mübâlağa (abartma), istidrak (över gibi görünüp yerme) gibi söz sanatlarından uzak durulduğu görülmektedir.

Kelimeler:

İmâm-ı Rabbânî* hazretlerinin Mektûbât kitabı lisan bakımından son derece müstesna bir yere sahiptir.

Farsça Hindistan’da konuşulan bir lisan değildir.

İçinde, etimolojik kökeni itibariyle Hintçe, Türkçe ve hatta Peştuca kelimeler bulunur.

Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifler orijinal şekliyle Arapça yazılmıştır. Bazı mektuplar tamamen Arapça olarak kaleme alınmıştır.

Tercüme:

Mektûbat kitabını Farsça orijinalinden Türkçe’ye tercüme etmek için Farsça ve Türkçe bilmek kifayet etmez. Arapça, Hintçe ve Peştuca dışında Türkçe’nin diğer lehçelerini de bilmek icap eder. Zira kitapta geçen ve etimolojik kökeni Arapça, Türkçe, Hintçe ve Peştucaya dayanan kelimeleri bilmeden mânâyı kusursuz aktarmak mümkün olmaz. Bazı Farsça kelimeler mahalli şivelere aittir. Bazı kelimelerin kökeni Türkçenin Çağatay lehçesindendir.

Günümüzde konuşulmakta olan ve uydurukça furyasıyla güdük hâle getirilen Türkçe’deki kelimeler o mübarek mektuplara ev sahipliği yapmaktan uzaktır. Doktora seviyesindeki kişilerin dahi Türkçesi sakil kalır.

Kitaptaki dil, yüksek ilim erbâbı arasında istifade edilen ilmî Farsçadır. Lisan bakımından örneğine çok az rastlanan türden bir metindir. Farsçanın resmi lisan olduğu İran, Tacikistan ve Afganistan’da kullanılan Farsçayla yakından uzaktan bir münasebeti yoktur.

Türkiye’de yaşayan bir kişi, Farsça üzerine lisans, yüksek lisans ve doktora yapsa dahi, başkalarından destek almadan kitabı tercüme edebilmesi imkan dairesinin dışında kalır.

Piyasada eserin farklı tercümeleri bulunuyor. Yukarıda zikredilen zaviyelerden mezkur kitapları tetkik etme fırsatım oldu.

Allahü teâlâ’nın ihsanı ile, Farsça, Hintçe, Çağatayca dahil müteaddit Türk lehçelerini öğrenmek nasip oldu. Birkaç sene de Peştuca dersler almıştım. Bu itibarla, rahatlıkla söyleyebilirim ki, Mektûbât-ı Şerif’i ancak ve ancak işinin ehli kalabalık bir heyet layıkıyla tercüme edebilir.

Türkiye’de doğup büyüyen ve o coğrafyalarda uzun yıllar yaşamayan biri kitabı “hakkıyla” tercüme edebilmişse, bu kişi kesinlikle üstün insan olmalıdır. Zira eserdeki bütün kelimelere tam vukûf sahibi olmak öğrenmekle olacak iş değildir. Öğrenmeye kalkışılsa, bir ömür yetmez.

* Rahmetullahi aleyh

Kitabın en doğru tercümesine şu linkten ulaşabilirsiniz: Mektûbât

Not: Babür Şah ile beraber Türkistan’dan Hindistan’a giden ve Babür İmparatorluğu’nu kuranların torunları o zamanlar Türkçe konuşuyorlardı. Meselâ sebk-i hindînin dünyadaki en başarılı şairi ve Farsça şiirinin zirvesi kabul edilen Bîdel Dehlevî Barlas boyuna mensuptur. Farsça şiirlerinde Türkçe kökenli kelimeler kullanmış ve Türkçe şiirler de yazmıştır. Bunun misalleri çoktur.